28 Kasım 2013 Perşembe

Ben can nedir şimdi bildim

Fazıl Say’ın aldığım ilk albümü “Mozart: Piano Sonatas” idi. Sene 1997 yine aynı heyecanla almış ve zevkle dinlemiştim o albümü. Daha sonra Fazıl Say’ı youtube’da takip etmeye devam ettim ta ki seneler sonra para verip, dokunarak, hissederek aldığım son albümü “İlk Şarkılar”a kadar. İnternette albüm hakkında yazılan yazı ve mesajların bir kısmında geçtiği gibi, benimde uzun süre sonra para verip aldığım bir albüm bu. Sonuna kadar, son kuruşuna kadar hak ediyor verilen parayı.

Eskiden beri süre gelen sabah kahve içme alışkanlığımın yanına birde kahvenin yanında bu albümü dinleme alışkanlığı eklendi. Her gün işi gücü bir kenara bırakıp hatta telefonları dahi kapatıp güzel bir kahve eşliğinde 45 dakika boyunca bu albümü dinlemek, o güzel melodileri ve Serenad Bağcan’ın o güzel yorumunuyla adeta manevi bir seyahate çıkmak son zamanlarda edindiğim en güzel alışkanlık oldu. Albümü dinlemeye başladığımda olan ben albüm bittiğinde bambaşka bir ben oluyor adeta. 45 dakika boyunca keyifli bir seyahate çıkıyorsunuz. Bazen geçmişe bazen geleceğe bazen de bazılarının geçmişine geleceğine… neyse.

Bu albüm hakkında söylenecek hem çok şey var hem hiçbir şey yok aslında. Albümü tek kelime ile ifade etmem gerekirse mükemmelden başka bir şey diyemem. Albüm hakkında şikâyetçi olabileceğim iki nokta var birincisi kısa oluşu. İnsan daha fazlasını istiyor her güzel şeyin daha fazlasını istediği gibi. Umarım devamı gelir, gelmeli. İkinci nokta ise; Fazıl Say bu gecikmenin nedenini albümün önsözünde açıklamış olsa da neden bu güzellikten 20 sene boyunca mahrum kaldığımız. O da olsun, ne demişler geç olsunda güç olmasın.

Ne olursa olsun sonuç mükemmel. Herkesin mutlaka edinmesi, dinlemesi gereken bir albüm. Umarım çok satar, umarım çok kişiye ulaşır, umarım satış patlamaları yaşanır ve umarım insanlar kaliteli müziğin kıymetini bilir.

Albümdeki şarkılara gelince hiç birini ayırt edemem ancak ilk iki şarkı “Düşerim” ve “Akılla Bir Konuşmam Oldu” gönlümde ayrı bir yer edindi. Hem müziğiyle hem sözleriyle gerçekten harika şarkılar. Hani kötünün kötüsü derler ya işte bunlarda mükemmelin mükemmelleri bence.

Ülkemizde maalesef büyük sanatçıların kıymetleri yaşarken bilinmez. İşte Fazıl Say’da bu kaderi (?) paylaşan o büyük sanatçılardan biri. Hem müzikal olarak çok beğeniyorum Fazıl Say’ı hem de kişisel olarak duruşu hoşuma gidiyor, fikirlerimiz örtüşüyor. Israrla ve inatla yılmadan mücadele ediyor bu ülkedeki “bağzı” gereksiz insanlar ve olaylarla. Doğrusunu söylemek gerekirse ben olsam çoktan pılı pırtıyı toplar sanatçı kıymeti bilen medeni bir ülkeye gitmek üzere yola koyulurdum. Gitmediği bizi yalnız bırakmadığı için kendisine ayrıca teşekkür ederim.

Ve sonuç;

Başta Metin Altıok, Ömer Hayyam, Cemal Süreya, Can Yücel, Pir Sultan Abdal, Orhan Veli, Nâzım Hikmet Ran, Muhyiddin Abdal’a bu albümün mimarı Fazıl Say’a, harika yorumuyla bizi âlemlerden âlemlere götüren Serenad Bağcan’a, Çağ Erçağ’a, Bülent Evcil’e, Pelin Halkacı Akın’a, Aykut Köselerli’ye, Hakan Güngör’e, Cem Adrian’a, Güvenç Dağüstün’e, Burcu Uyar’a, Selva Erdener’a ve albümü hazırlayan Ada Müzik’e çok ama çok teşekkürler. Eline, kolunuza, yüreğinize, sesinize, emeğinize sağlık. Sağ olun var olun iyi ki varsınız, iyi ki var oldunuz, ben can nedir ben canlar nedir şimdi bildim.


Sevgiyle,
Soydan TR
soydan@gmail.com




Ben olmayınca bu güller, bu selviler yok,
Kızıl kızıl dudaklar ,mis kokulu şaraplar yok
Sabahlar, akşamlar, sevinçler, tasalar yok,
Ben düşündükce var dünya, ben yok, o da yok.

  


Linkler
Albümün tanıtım videosu http://www.youtube.com/watch?v=JizmVxjv3mI
Fazıl Say’ın tüm albümleri http://fazilsay.com/tr/music/discography/

27 Kasım 2013 Çarşamba

Ne kadar ekmek o kadar köfte, haydi sana güle güle!

" Normalde insanlar sadece şartları yerine getirildiği zaman sever. Böyle böyle olmalısın, ancak o zaman seni severim derler. Bir anne çocuğuna, “eğer yaramazlık yapmazsan seni severim” der. Bir eş kocasına, “ancak böyle davranırsan seni sevebilirim” der. Herkes şartlar yaratır; sevgi kaybolur. 

Sevgi, sonsuz bir gökyüzüdür. Onu dar alanlara, şartlı, kısıtlı noktalara zorlayamazsın. Eğer evini havalandırdıktan sonra her tarafını kapatırsan, bütün kapıları, pencereleri kapatırsan, o taze hava bir süre sonra bayatlar. Sevgi yaşandığı zaman, o özgürlüğün bir parçasıdır. Ama o taze havayı evine getirdikten sonra, her şey bayatlayıp kirleniyor.
İnsanlığın en derin sorunlarından biri budur. Bu çok derin bir sorun. Âşık olduğun zaman, her şey güzel görünüyor; çünkü o anlarda, hiçbir şart öne sürmüyorsun. İki insan, şartsız olarak birlikte hareket ediyor. Ancak birlikte yaşamaya başladıktan sonra, birbirlerini kanıksadıktan sonra, karşılıklı şartlar empoze edilmeye başlanıyor. “Böyle olmalısın, şöyle davranmalısın; ancak o zaman severim.” Sanki sevgi bir pazarlık konusu.
Osho "

Yukarıdaki yazıyı Facebook'da "Felsefe Kulübü" isimli sayfada okuduğumda ne kadar doğru bir tespit olduğunun farkına vardım. Ve bir kaç ilave yapmak geldi içimden.


Şartlar, pazarlıklar, karşılıklı menfaatler... Ne yaparsam seversin beni? Seni nasıl mutlu edersem arkadaşım, dostum, sevgilim olursun? “En son kaça olur?” diyesi geliyor insanın. Dümdüz, dosdoğru, şartsız şurtsuz, pazarlıksız seven var mı acep? Bence yok ve öyle bir devirde yaşıyoruz ki bundan sonrada olacak gibi görünmüyor. Eskiden sevgiler maneviyken şimdi maddi. Buradaki maddi ifadesi sadece para anlamında değil tabiki. Çıkarın varsa seversin yoksa anca gidersin. Dönüp arkandan kimse bakmaz bile. Eskiden iki gönül bir olunca samanlık seyran olurmuş şimdi menfaatler çakışınca iki gönül (?) bir oluyor. Çakışma çatışmaya dönünce ilişkide çatırdamalar başlıyor ister istemez. Menfaatler tükenince arkadaşlıklar, dostluklar tükeniyor. En iyi arkadaşlar iki yabancı oluyor adeta.

Sıcak bir sohbet ve belki yanında bir fincanda sıcak kahve. Bende olanlar bunlar. İsteyen gelsin peşimden.


Facebook'da bu yazıyı yazdığımda sevgili arkadaşım Serpil bu linkdeki yazıyı göndermiş bana ve eklemiş;
"Bu yazıyı yıllar önce ilk okuduğum da çok etkilenmiştim...Seninle paylaşmak istedim can dost...."Eğer, çünkü, rağmen...." Herşeye rağmenli, sevgiler nasip olsun hepimize, dilerim..."

Sevgili arkadaşımın bu güzel dileğine katılıyor ve bende aynısını sizler için diliyorum.

Sevgiyle,
Soydan TR

Hava soğuk ara sıcak

Mevsimi mi geldi nedir bu ara yazasım var bol bol. Ama ne kadar bol olur bilmiyorum. Kısa ve öz olur büyük ihtimalle. Sürümden kazanırım hem. Birikti yine içimde on yüz bin milyon düşünce. Ne geniş bir düşünce haznesi varmış bendede baya düşünce sığıyor içine. Hiç bir yere boşaltamayınca geriye buraya yazmak kalıyor haliyle. Sıkılmaz okursanız mutlu olurum okumazsanız canınız sağolur. Uzun zamandır ihmal ettim yazmayı diyerek sözlerime başlıyorum sevgili blog umarım bu başlangıç yeni bir son olmaz. Haydi bakalım yeni yazılarda görüşmek üzere diyerek blog dünyasına yine bir giriş, yeni bir giriş yapıyorum.

Unutmadan sağlıklı beslenme konusundaki tecrübelerimi yazdığım bloga yani buraya yani http://slowfoodlonglive.blogspot.com adresine de bir göz atmanızı tavsiye ediyorum. Ama baştan söyleyim o blog tek yazıyla o şekilde kalacak gibi görünüyor. İlerde ne olur bilmem. Bu konuda sorularınız olursa zevkle ve elimden geldiğince yanıtlamaya çalışırım.

Sevgiyle,
Soydan TR