2 Ocak 2012 Pazartesi

İlhamım geldi umudumla birlikte tutmayın beni!


YASAL UYARI: Biraz sonra okuyacaklarınız sizi hayata bağlayabilir. Lütfen telaşa kapılmayınız. Doz aşımına dikkat ediniz. Beklenmeyen bir etki gördüğünüzde en yakın arabesk cdsine veya acıların çocuğu şeklinde ortalarda gezen ve sizi hayattan soğutan bir arkadaşınıza sarılabilirsiniz.


***

Hoşgelmişsen 2012, hoşgelmişsen umudum!
Umarım elin kolun boş gelmemişsindir.

Bundan önce yazdığım yazıda da belirttiğim gibi çoğu zaman anlatmak istediklerimi konuşarak anlatamadım. Baktım olmuyor susmak gibide bir alternatifim olmadığına göre hiç olmazsa yazayım dedim. Yazayım yazmasınada yazarak anlatmak daha zor. Jest yok, mimik yok, duygularınız anlatabildiğiniz kadar. Olsun kendim için yazıyorum nasıl olsa, kimse için değil. Kazara anlayan ve bu yazdıklarımdan faydalanan olursa ne mutlu bana.

Ne demiş Gore Vidal;
"Anlatamıyorsan yaz, Yazamıyorsan anlat. Her ikisini de beceremiyorsan sadece sus."

"Bunları neden yazıyorsun ki?" diyenlere verecek cevabım da var tabiki;

- Neden yazıyorum? Çünkü canım öyle istiyor!

Evet bu kadar basit. Karmaşa yok gayet açık ve net!

2011 kötü bir yıl oldu tek iyiliği kendimi bulmam oldu. Hiç fena bir kazanç değil bence.

2011 yılına kadar yaşadıklarımdan sonra fark ettim ki hep başkaları için yaşamış hep başkalarının isteklerini yerine getirmeye çalışmışım. Örneğin ilk aklıma gelenler;
Annem hevesimi kırmasaydı eğer, belkide bugün iyi bir çizer olacaktım. Veya babam beni destekleseydi şu anda medya dünyasında olabilir, hiç olmazsa sevdiğim işi yapabilirdim. Bunlar biraz gerçekler biraz bahane aslında.

Aslına bakarsanız bu konuda kızgınlıklarım olsa da sonuç olarak işin temelinde her şey bende bitiyordu biliyorum. Belki şartları çok zorlamam gerekecekti ama zorlasam olmayacak şeyler değildi hiç biri, olacaktı elbet. Psikoloğumun dediği gibi sorunlar ta çocukluktan başlıyordu belkide. Neyse burada çocukluğuma inip psikolojik sorunlarımdan bahsedecek değilim. Kim bilir biraz daha cesaret topladığım bir gün bahsederim belki.


Sonuç olarak artık kendim için yaşamaya başladım. İlk yaptığım şey ne oldu peki?

Boşandım!

Sevgili büyüklerim açıkca söylemeseler de bu konuda şu üç kelimeyi içlerinden geçirdiklerinden adım gibi eminim:

- İyi bok yedin!

Yedim evet çok zor oldu ama yedim ben bu boku. Yedim, maddi olarak herşeyimi kaybettim ve manevi olarak çok zor günler geçirdim fakat tüm olanlara rağmen artık hayata karşı daha iyimserim ve dahada önemlisi umudum var artık. İyiki yemişim. Afiyet olsun bana. Bir kez daha başıma gelse üstüne birde çikolata sosu döker öyle yerim. İnsanların tüm engelleme çabalarına rağmen, aldığım bu karardan ziyadesiyle memnunum.
(Hmmm demekki bir yazıda boşanma konusunda yazmak gerekecek. Bu da kendime not olsun.)

Şöyle bir dönüp baktığımda yaptıklarım tamam doğru veya yanlış kabul ancak ya yapmadıklarım, yapamadıklarım. İşte bu konuda çok kızıyorum kendime. En azından bundan sonra, gelecekte tekrar yaşadıklarımın muhasebesini yaptığım zaman, herhangi bir şey için  bunu neden yapmadım demek istemiyorum. Denedim ama olmadı veya ne güzel oldu iyiki yapmışım, iyiki buna cesaret etmişim, iyiki umudumu kaybetmemişim diyebilecek olmayı tercih ediyorum. Keşkelere boğulmak yerine, umudumla olan yolculukta yaptığım hataları telafi etmek, onlardan ders çıkartmak benim için daha önemli.

Umut ne önemli bir şeydir insan hayatında. Belkide insanın kendisini sevmesi, hayattan zevk alması için atılan en büyük adım. Yaşama bağlanmaya sebep. Hayat damarlarından en önemlisi.

Nietzsche nefret eder umuttan. "umut en büyük kötülüktür, çünkü işkenceyi uzatır" der.

Ama ben severim umudu, umut etmeyi.

Uyanık insanın rüyasıdır umut tıpkı Tolstoy'un dediği gibi.

Yumurta tavuk hikayesi gibi "umut, benim beslediğim beni besliyor sandığım." der Özdemir Asaf.

Hangisi hangisini doğurur bilinmez. Umudu olan insan önce kendisi yaşamaktan zevk alır daha sonrada etrafına umut verir, yaşama sevinci verir. Tabii ki kolay değildir bu çok zordur hayalleri olmayan, yaşama sevinci olmayan bir insana umudu anlatabilmek. Dünyanın en zor şeyidir belkide ama uğraşmaya değer. Birde o insan sizin için değerli biriyse canınızı dişinize takarsınız adeta daha çok uğraşırsınız ama zordur işte.

Sabahattin Eyüboğlu şöyle söylemiş ve ne kadar doğru söylemiş;
"Ölülere can vermekten daha zor ne var?diye sormuşlar Balıkçıya, ‘Canlılara can vermek demiş.`"

Bazen umudu kırılıverir insanın. Bir bakarsınız boşluktasınız. Sanki dünyanın sonu gelmiştir. Tam anlamıyla şaplağı yer ve başlarsınız Makberi dinlemeye, söylemeye "her yer karanlık pür nur o mevki, mağrip mi yoksa makber mi ya rab...". Böyle durumlarda bile kaybetmemek lazım umudu. Bililiriz ki kış gelmeden bahar gelmez. İşte bu durumda dönüp geçmişe bakmalıyız ve vay be! demeliyiz ne sıkıntılar geldi geçti bu da geçecek elbet.

Tamda burada Can Babayı anmadan olmaz.
"Anne, ne zaman bahar gelecek?
kış gelsin de öyle yavrum."

Zamana bırak veya zaman her şeyin çaresi der etrafınızdaki pek yardım sever dostlar bu gibi durumlarda. Bence bu sözler bu basit haliyle dünyanın en yalan sözleridir ve emin olun sizi avutmak için söylemiştir. Bunları olur olmaz yerde söyleyenler umut taciridir adeta. Zaman tek başına hiçbir şeye çare olamaz. Önce hayal etmek gerekir sonra umut etmek, sonra gerekli adımları atmak, çabalamak ve artık en son umutla beklemek. İşte zaman burda devreye girer.

Vazgeçmemek gerekir ne olursa olsun hiç vazgeçmemek. Cem Akaş'ın Balığın Esir Düştüğü Yer kitabında yazdığı gibi "insan tutunan hayvandır, tutunduğu dalın agaçla bir baglantısı kalmamış olsa bile.." 
Ne olursa olsun hayallerimizin avcumuzdan kayıp gitmesine izin vermemeliyiz. Sıkıca tutunmalıyız onlara.

Sergio F. Bambaren'in Yunus - Bir hayalperestin öyküsü isimli kitabı nasılda umut verir insana

"Hayallerinin peşinden git. Yüreğinin sesini dinle.
Başkaları ne söylerse söylesin,
yalnız bir kere yaşayacağını ve hayallerinin,
ister büyük ister küçük olsunlar,
seni eşsiz ve harika yazgıya götüren en büyük hazine olduğunu hiç bir zaman unutma.
Korkularının, hayallerinin önünde durmasına izin verme!"

Son olarak büyük ustayı da selamlayalım;

"Umuda bin kurşun sıksa da ölüm,
unutma, umuda kurşun işlemez gülüm!"

Kendinizi yeşil leğendeki küçük istavrit kadar çaresiz hissetseniz bile son ana kadar hep umudunuz olsun.

Bu şarkı da size armağan olsun. İçinde umut olan güzel bir Livaneli şarkısı.  
Bana Bir Şarkı Söyle


Umut tacirlerinin eline değil umutlara düşesiniz!

Sevgiyle,
Soydan TR
2012'de hemen sonra.